Bugün farklı bir gün....
Sıradan günlere inat, garip bir huzur var içimde. Yaşamın sırrına vakıf olmuş gibi, garip bir huzur.
Bir haller var, adını koyamadığım, nedenini bulamadığım.
Bugün farklı bir gün....
Hayır aşık falan olmadım, hatta uzun zamandır yakınından bile geçmedim aşkın....
“Bahardandır” desen, o da değil. Mevsimlerin farkında değilim son birkaç yıldır. Şimdi durduk yere neden bahar çarpsın ki?
Bugün farklı bir gün....
Küçükken nefret ederdim Polyanna’nın hikayesinden. Hoş hala sevmem, ama sanki benden intikam alıyor. Sanki bana “yaaa gördün mü” diyor, “haklıymışsın” dedirtmeye çalışıyor. Ama bugün Polyanna bile tadımı kaçıramaz. Keyifliyim....
Bugün farklı bir gün. Bundan sonra her gün farklı olacak. Artık günler, sıradan, gelip geçer, farkına varılmayan zaman dilimleri olmaktan çıkacak.
Babam.... yaklaşık bir yıl kadar önce geldi İstanbul’a. Bir gece yarısı. Apar topar. Annem ve kız kardeşimle hastahane koridorunda doktoru beklerken, daha kendime bile gelememiştim. Babam kanserdi. Akciğer kanseri. Doktor, kurula götürmüştü tahlil sonuçlarını. Birazdan gelecek ve kurulun verdiği kararı açıklayacaktı. “Çok ilerlemiş” dedi. Bu ilk cümlenin ardından adeta rahatladı. Sanki berbat bir durumu özetleyip kurtulmuştu.
Oysa doktor olan kız kardeşim dahil hiç birimiz, hiçbir şey anlamamıştık. Devam etti açıklamaya:
“akciğerden gırtlağa, oradan da beyne sıçramış, beyindeki lezyonlar çok büyümüş ve .......” aptallaşmıştım
“.....ilaç tedavi için çok geç, ameliyat edilmesi imkansız....”
annem ağlamaya başlamıştı. kız kardeşim az sonra yanına gideceğimiz babamı kastederek “böyle çıkma karşısına” diyerek, annemin gözyaşlarını siliyordu bir yandan kendisi de ağlayarak.
Doktor “allahtan ümit kesilmez ama tıbben yapacak bir şey yok” dedi son olarak.
Annem zar zor “ne kadar...” diyebildi. Gerisi gelmedi. Yeniden ağlamaya başladı. Doktor anlamıştı soruyu.
“iki, bilemediniz üç ay” dedi.
Kafamın içinde sonraki aylar boyunca çınlayacak bu cümle, ilk anda çok sert geldi. Hemen arkamdaki sandalyeye çöküp kaldım.....
Sonra... sonrası uzun.... (iyi ki de öyle)
Bilinen tüm tedavileri uygulattık. Radyoterapi, kemoterapi, ısırgan otu şerbeti, vs vs vs....
Bir “yıl” oldu..... yapılan tahlillere göre durum aynı.... ama bir “yıl” oldu....
Ve ben henüz fark ettim.
Her sabah “babam uyanacak mı?” diye kendimi yemekten, gündüz saatlerinde uyuyacak olsa, arada bir gidip nefes alıp almadığını kontrol etmekten ve daha bir sürü nedenden farkına varamadığım “şey”i henüz fark ettim.
Babam yaşıyor. Hem de her gün yeni bir hayat. Ben de, annem de, kız kardeşim de. Biz her gün yeni bir hayat yaşıyoruz.
Biz her sabah hayata yeniden başlıyoruz. Tamam bir gün O olmayacak ve bizim hayatlarımız devam edecek ama..... bugün benim babam var. Onu hissediyorum. Onun farkındayım. Yanımda.... işte orada....
Şu son bir yıldır babamı doya doya yaşıyorum, sormak isteyipte soramadığım, ertelediğim tüm soruları sordum, soruyorum...
“ilk aşkı, askerlik anıları, aile soy ağacı, gençlik şiirleri, köy enstitüsü anıları, siyasi fikirleri, ilk izlediği sinema filmi, en sevdiği şarkı......vs vs vs .........”
Benim babam yaşıyor. Ve yarın yeni bir güne uyanacağız ailecek....
Ya senin? Sormayı ertelediğin sorular var mı?
Bugün farklı bir gündü,
Yarın yeni bir gün....